Gayrimenkul ve Yatırım Uzmanı Cihan Doğan yazdı; “Bir kilo pamuk mu daha ağır, bir kilo sensör mü?”

Günümüzün hızla değişen küresel ekonomisinde, sanayi bölgeleri artık sadece fabrikaların sıralandığı alanlar olmaktan çıkıyor. Almanya’dan Güney Kore’ye, Dubai’den Amerika’ya kadar pek çok ülke, eski endüstriyel bölgelerini teknoloji, sürdürülebilirlik ve inovasyon ekseniyle yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşüm, hem yeni yatırım fırsatları doğuruyor hem de gayrimenkul ve ticaret alanında çalışan profesyoneller için heyecan verici bir yol haritası sunuyor.
Örneğin, bir zamanlar kömür ve çelik endüstrisinin kalbi sayılan Almanya’nın ‘Ruhr’ bölgesi, şimdilerde yeşil enerji, IT (AI), sanayi ve teknoloji merkezine dönüşmüş durumda!
Sizce bu harikulade gelişime neler sebep olmuştur? Orada bulunan girişimciler mi, karar vericiler mi, yoksa her ikisi de mi?
Siz ne derseniz deyin, ben bu başarının temel dinamiklerini direkt hükümete bağlıyorum.Zira kanun koyucular derslerine çok güzel hazırlanmışlar. Almanlardan bahsediyordum… Peki biz kara gözlü Türkler, bu sancılı dönemi nasıl fırsata dönüştürebiliriz?
Türkiye’de sanayinin çevresel etkileri hala gündemde…Bir boyahanenin, insanımıza, doğaya ve suyumuza verdiği zararları hepimiz biliyoruz! Bunları tekrarlamak yerine çözüm odaklı bir yaklaşıma yönelmeliyiz.
İşte bu çevresel sorunlar, bize artık düşük katma değerli ve yüksek zarar üreten üretim modellerinden çıkmamız gerektiğini gösteriyor. Tam da bu noktada, geleceğin stratejik ürünlerine odaklanmak kaçınılmaz hale geliyor.
Bugün bazı tekstil hatları kapanırken kaçırmamamız gereken fırsat penceresi var. Soru şu: Bir kilo pamuk mu daha ağır, bir kilo sensör mü? Cevap: Ekonomik küresel rekabette ağırlık değil, değer yoğunluğu belirleyici. Eğer ithalat sepetimizi veriyle didikleyip, içindeki yüksek katma değerli kalemler için hedefli bir “yerlileştir-ve-ihraç et” stratejisi kurarsak, kapanan her düşük marjlı hattın yerine, daha dayanıklı ve kârlı bir üretim hattı koyabiliriz.
Hükümet, yapılan ithalatları mercekle inceleyip tersine ihracata odaklanabilirse neden olmasın?
-İşte bu yol, politik mimariden geçiyor.
Fabrikaları kendi kurarak, (derinleşme şartlı) teşvik motivasyonunu bu eksende dizayn etmesi, hem sürdürülebilir hem de ekonominin kalbine yeni bir damar yolunun açılması anlamına gelebilir.
Bu ayrıca, katma değerli ürünlerin çoğalması, ihracat değerlerinin yükselmesi, yeni iş kollarının açılması ve yeni istihdamların çoğalması anlamına geliyor.
Dünya büyük bir dönüşümün eşiğinde, bunu görebiliyoruz.Küllerin arasında oturmak yerine, ayağa kalkıp büyük bir ateş yakmanın zamanı gelmedi mi sizce?
Bu yazı, kamu otoritelerine, yatırımcılara ve girişimcilere net bir çağırıdır.
Alan Watts’ın konuyla alakalı bir sözünü hatırlatmak istiyorum. “Değişimi anlamlandırmanın tek yolu içine dalmak, onunla hareket etmek ve dansa katılmaktır.”
Şimdilik düşüncelerim böyle, yarın ne düşünürüm bilemiyorum.
Esenlikler dilerim.



